HAC VE UMRE İSTEĞİ
OLMADAN MEKKE'YE GİRMEK
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Aziz ve celil Allah buyurdu ki: "Hani, Biz Kibe'yi, insanlara
toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir
namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şöyle emretmiştik: "Tavaf edenler,
kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için evimi (Kibe'yi) tertemiz
tutun?' (Bakara, 125)
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: "Mesabe: Dönüş yeri" Arapçada insanların kendisine
oradan ayrılıp gittikten sonra, geri döndükleri yer demektir. Bazen orada
toplanmak anlamında da kullanılır. Buna göre (ayetteki lafzı ile) mesabe
toplanmayı, topluluğu bir araya getirmek demek olur. Mesabe işini yapanlar ise
o yerden gittikten sonra tekrar oraya dönüp toplanan ve yeniden bir araya
gelenler demektir. Varaka b. Nevfel, beyti söz konusu ederek şöyle demiştir:
"Yumuşakça yol alan bütün develerin döne dolaşa koşup geldikleri yer
kabilelerin geniş düzlükleridir.''
Hidaş b. Züheyr en-Nasri
de şöyle demiştir: ''Bekirliler döne döne iddia edip duruyor. Onların ilkleri
de sonrakileri de arkadan yetişiyor.''
Aziz ve Celil Allah da:
"Çevrelerinden insanların zorla kapılıp götürülmesine rağmen kendilerine
güvenli kutsal bir belde yaptığımızı görmezler mi?" (Ankebut, 67)
buyurmaktadır. Yani; oraya gelenlerin, güven altında oldukları ve etraflarında
bulunanların kapılıp götürüldüğü gibi kimsenin kapılıp götürülmediği bir yer
demektir. Halil-i İbrahim'e de: "Ve insanlar arasında haccı ilan et, hem
yayan hem de her uzak yoldan gelecek yorgun argın develer üstünde sana
gelsinler?' (Hac, 27) buyurmaktadır.
[1026] Şafii dedi ki:
"İlim ehlinden razı olduğum birilerinin şunu söylediğini işittim: Şanı
yüce Allah, İbrahim (as)'a emir verince o da şu makam üzerinde durarak yüksek
sesle şöyle bağırdı: "Ey Allah'ın kulları, Allah'ın davetçisinin davetini
kabul edin:' Erkeklerin sulblerinde ve annelerin rahimlerinde bulunanlara
varıncaya kadar ona cevap verildi. İşte onun bu çağrısından sonra Beyti
hacceden bir kimse onun çağrısına icabet eden kimselerdendir. İşte oraya
gelenler de: "Ey Rabbimizin davetçisi! Senin çağrını işiterek geldik,
buyur." derler. Aziz ve celil Allah: "Oraya yol bulabilenlerin o evi
(Beyti) hac etmesi Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır?' (Al-i İmran, 97)
buyurmuştur. O halde, bu hem bizim hakkımızda hem diğer ümmetler hakkında, aziz
ve celil Allah'ın Kitabının insanların Beyte ihram ile gelmeleri için bir
teşvik olduğuna delildir.
Yine yüce Allah:
"Biz İbrahim ve İsmail'e de: Evimi tavaf edenler, itikafa girenler rüku ve
sücud edenler için titizlikle temizleyin, diye emir vermiştik?' (Bakara,125)
ve: "Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir?'
(İbrahim, 37) buyurmaktadır.
Şafii dedi ki: Bu
sebeple onların teşvik edildikleri hususlardan birisi de ihramlı olarak Hareme
gelmeleridir.
[1027] Dedi ki: İbn Ebu
Lebid'den rivayete göre, o, Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan şöyle dediğini
nakletmektedir: Yüce Allah, Ademi cennetten indirince, başına eğdiği meleklerin
seslerini duyamadığından yalnızlıktan şikayet etti. Rabbim neden meleklerin
seslerini işitemiyorum, dedi. Yüce Allah: "Senin günahındır ey Adem, fakat
Benim Mekke'de bir evim var. O eve var ve onun etrafında meleklerin Benim
arşımın etrafında yaptıklarını gördüğünün bir benzerini yap:' buyurdu. Adem,
yola koyulunca ayağını attığı her bir yerde bir kasaba ikisi arasında bir geçit
oluyordu. Melekler er-Redm denilen yerde onu karşıladı. Melekler: "Ey
Adem, haccın mebrur olsun. Bizler bu Beyti senden iki bin sene öncesinden beri
hac ettik:' dediler. (Allah en iyi bilendir.)
[1028] Bize İbn Uyeyne,
İbn Ebu Lebid'den haber verdi. O Muhammed b. Ka'b el-Kurazi'den ya da başkasından
şöyle dediğini rivayet etti: Adem hac edince, melekler onu karşıladı ve: Ey
Adem, ibadetin makbulolsun. Biz senden iki bin sene önce hac ettik, dediler.
Şafii dedi ki: Bu da
yüce Allah'ın izni ile bana dediği gibidir.
Ebu Seleme'den de rivayet
edildiği gibi, Süfyan b. Uyeyne de isnadında şüphe eder.
[1029] Şafii dedi ki:
Rivayet edildiğine göre, nebiler de hac ederdi. Onlar Harem bölgesine geldiler
mi Haremi tazim etmek için yayan ve çıplak ayakla yürürlerdi. Nebilerden
herhangi birisinden ya da geçmiş ümmetlerden herhangi birisinin Beyte ihramsız
olarak geldikleri nakledilmiş değildir. Rasulullah (s.a.v.) da bildiğimiz
kadarıyla Mekke'ye hep ihramlı girmiştir. Sadece Mekke'nin fethi (savaşı),
bundan müstesnadır. İşte bu sebeple biz de şöyle dedik: Allah'ın kulları
hakkındaki sünneti, Harem bölgesine ancak bir kimsenin (ihramlı)girmesi
şeklindedir. Yine alimlerimizin şunları söylediklerini işittik: Kim Beyte
gitmeyi adayacak olursa, Beyte ya hac ya da umre için ihrama girmiş olarak
gider.
Dedi ki: Ben onların
benim anlattıklarımdan farklı bir şey söylediklerini zannetmiyorum. Şam yüce
Allah da Harem bölgesine nasıl girileceğini söz konusu ederek: ''And olsun
Allah, Rasulüne gösterdiğine rüyayı hak ile tasdik etmiştir, elbette -Allah'ın
izni ile- Mescid-i Haram'a korkusuzca, emniyetle başlarına tıraş ettirmişler ve
kısaltmışlar olarak gireceksinizdir?' (Feth, 27) buyurmuştur.
Dedi ki: İşte bu ibadet
kastı ile güvenli zamanda ve yüce Allah'ın savaşa ruhsat verip ibadet (hac ya
da umre) den muaf tuttuğu zamanda, oraya nasıl girileceğine delildir. Ayrıca bu
buyrukta, Mekke'ye girmek ile ondan başka şehirlere girmek arasındaki farka da
delalet bulunmaktadır. Çünkü diğer bütün şehirler, birbirine eşittir, onların
herhangi birisine ihram ile girilmesi söz konusu değildir. Fakat Mekke'ye ancak
ihram ile girilir ve Mekke'ye arka arkaya(peş peşe) giren bir kimse oraya ancak
ihram ile girmesinin söz konusu olma özelliği ile başka şehirlerden ayrılır.
Şafii dedi ki: Şu kadar
var ki, arkadaşlarımızdan bazıları, odunculara ve Mekke'ye girişi Mekkelilerin
menfaatlerine olan ve kendisi için kazanç sağlamak üzere girenlere ruhsat
vermiş bulunmaktadır. Ben de bu görüşün yapılacak en güzel yorum olduğunu
gördüm. Bu gibi kimselerin, zaman zaman Mekke'ye girip çıkmaları, Allah'a
ibadet ve iyi amellerde bulunmak için gidip gelmek değil, kazanç sağlamak için
gidip gelmektir. Bu ise, peş peşe pek çok ve kesintisiz olur. Bu bakımdan
bunlar, Mekke'de ikamet eden kimselere benzerler. Belki de onların oduncuları
ibadetler ile uğraşmaları için kendilerine izin verilmemiş köleler de
olabilirler. Haccın farziyeti köleden düşmüş olduğuna göre, ondan farz olmayan
ibadetler de sakıt olur. Eğer bunlar köle idiyseler, işte onlarda da
başkalarında benzeri bulunmayan böyle bir özellik bulunur. Şayet onlara verilen
ruhsat, onların Mekke'ye giriş maksatları ibadette iyi amellerde bulunmak
değilse ve onlar onların Mekke'ye girişlerinin orada sürekli kalanların
durumuna benzediğini ittifakla kabul ediyorlarsa, o zaman bu durumda olan kimselere,
böyle bir ruhsat da vardır. Fakat bir kimse, yolculuktan Mekke'deki ailesinin
yanına geliyorsa, ancak ihramlı olarak Mekke'ye girer. Çünkü böyle bir kimse,
bu iki özellikten herhangi birisine sahip değildir. Bir Mektup / mesaj getiren
postacıya da aile halkını ziyarete gelen bir kimse, oraya sürekli girip çıkan
birisi değilse, girmek için izin istediği takdirde ihramlı girmesini daha çok
severim. Eğer böyle yapmayacak olursa, o takdirde o kimse de sözünü ettiğim ve
kendisinden bu (ihramlı girmek) yükümlülüğünün sakıt olduğunu belirttiğim
özelliğe sahip demektir.
Savaş sebebi ile korku
içerisinde olduğu halde Mekke'ye giren bir kimsenin
de ihramsız oraya
girmesinde bir sakınca yoktur. Biri dese ki:
- Senin bu
açıklamalarının delili nedir? Ona şöyle cevap verilir:
- Kitap ve sünnettir.
Eğer;
- Nerede, diye sorarsa,
şöyle denilir;
- Şanı yüce ve mübarek
Allah: "Eğer alıkonulursanız o halde kolayınıza giden kurbanlardan
gönderin:' (Bakara, 196) buyurmaktadır. Bu buyruğu ile hac ya da umre için ihrama
girmiş kimselere, savaş korkusu ile ihramdan çıkmalarına izin vermiştir. Bu
durumda; ihrama girmemiş bir kimsenin, savaştan korkması halinde ihramlı bir
kimsenin ihramından çıkması durumuna göre, hiç ihrama girmemesi daha uygundur.
Aynı zamanda Rasulullah (s.a.v.), Mekke'nin feth edildiği sene, savaş için
ihramsız olarak girmiştir. Birisi dese ki;
- Eğer düşman ve savaş
sebebi ile Mekke'ye ihramsız girmişse, ihramını kaza etmesi borcu olur mu? Ona
şöyle denilir:
- Hayır, o sadece fasit
herhangi bir şekilde vacip olanın yahut da terk edilip amel ile yerine
getirilmeyen şeyin kazasını yapar. Ama Mekke'ye ihramsız girmesine gelince,
bunun aslı dileyen bir kimse, eğer farz olan haccı ve umreyi eda etmişse, onun
(ihrama girmesinin) aslı farz olmamış olur. O Mekke'ye ihramsız girip ihramı
terk edince, bir fazileti terk etmiş olur ve hiçbir durumda aslı itibari ile
farz olmayan bir işi terk etmiş olacağından onun kazasını yapmaz. Ama farz hac
sebebi ile yahut yaptığı bir adaktan dolayı oraya gelmesi onun için bir farz
ise, onun ihramı terk etmesi mutlaka onun kazasını yapmasını gerektirir yahut
da ölümünden sonra onun adına kazası yapılır yahut da binek üzerinde duracak
gücünün bulunmadığı bir zamana geldiği vakit, kazası yapılır. Bana göre, bir
devlet yetkilisinden korktuğu için yahut da önleyemeyeceği bir durum sebebi ile
Mekke'ye giren bir kimse, şayet tavaf ve say yaparken o korktuğu kişinin
kendisine zarar vereceğinden korkuyorsa, ihrama girmez. Fakat tavaf ve say
halinde o kimseden korkmuyor ise, ihramsız girmesi caiz değildir. Elbette Allah
en iyi bilendir.
Medinelilerden şöyle
diyenleri de vardır: İhramsız girmesinin bir sakıncası yoktur. Buna İbn Ömer'in
Mekke'ye ihramsız girişini delil göstermiştir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: İbn Abbas ise ona muhalefet etmekte olup açıkladığımız deliller
onu desteklemektedir. Ayrıca Nebi (s.a.v.)'ın Mekke'ye, Mekke'nin feth edildiği
sene ihramsız olarak girdiğini ve Nebi (s.a.v.)'ın Mekke'ye nitelendirdiğimiz
tarzda savaşçı olarak girdiğini delil göstermiştir. Eğer:
- Nebi (s.a.v.)'ın
girişine mi kıyas yapayım derse, o zaman ona;
- Peki, savaş sebebi ile
Nebi (s.a.v.)'ın ihsara maruz kalmasına (Ka'be'ye ulaşmasının engellenip,
Mekke'ye girememesine) mi kıyas yapacaksın denilir. Şayet:
- Hayır, çünkü savaş
başka hallerden farklıdır, diyecek olursa, şöyle denilir:
- İşte nerede olursa
olsun savaş halinde hep böyle yap. Sen bir yerde aralarında fark görürken bir
başka yerde ikisini aynı mütalaa edemezsin.
Sonraki için tıkla:
HAC İLE BİRLİKTE
UMRENİN MİKATI